10 Haziran 2008 Salı

Sermet Altındağ ile keyifli bir sohbet ...

Yeni nesil binicilerimiz arasında başarılarıyla ön plana çıkan Sermet Altındağ 31 Mayıs 2008 Cumartesi İzmir yarışları öncesi Şirinyer Hipodromu'nun yolunu tutmadan önce sorularımı tüm içtenliğiyle cevapladı ..

V.K : Sermet ilk olarak bize biraz kendinden bahsedermisin ?
S.A : 1987 doğumluyum.Kırklareli - Lüleburgazlıyım . At yarışı
camiasına girdikten sonra İstanbul'a taşındık.Ailem İstanbul'da yaşıyor,bu sezon İzmir'de at bindiğim için ben İzmir'de kalıyorum.TJK apranti okulunda 2002-2003 yılları arasında eğitim gördükten sonra Avustralya'da eğitimime devam ettim.Mesleğimin yanında şu anda dışarıdan da öğrenimime devam etmekteyim..

V.K : Atlarla ilk tanışman nasıl oldu ? Jokey olmaya nasıl karar verdin ?
S.A : Aslında çok ilginç,film gibi uzun bir hikayesi var..Kısaca anlatmam gerekirse atçılığa,at yarışlarına bizim yörede pek ilgi yoktu , dolayısıyla benim de çok fazla bir ilgim yoktu..Her şey bir gazete ilanı ile başladı diyebilirim.TJK'nın apranti okulu için vermiş olduğu gazete ilanına rastlamam sonucu gelişti her şey..Ve apranti okulu,Avustralya derken bugünlere geldik ve kendimi yarış camiasının içinde buldum..

V.K : At yarışı camiasında kendine örnek aldığın,stilini beğendiğin jokeyler kimlerdir?
S.A : Öncelikle genç bir binici olarak yetenekli ve tecrübeli jokeylerimizin her birinden bir şeyler aldığımı söyleyebilirim.Türkiye'de gerçekten çok yetenekli ve kaliteli jokeylerimiz var..İsim söylemem gerekirse öncelikle tabiki Halis Karataş.Karataş yarış zekası cok yuksek,yarışın gidişatını önceden kestirebilen bir jokey.Bu yönden kendisini çok beğendiğimi söyleyebilirim.Onun dışında Barış Kurdu'nun biniş stilini çok başarılı buluyorum.Sermet Altındağ-menajeri Hakan Demirci

V.K : İlk yarış heyecanını yaşadığın ve ilk birinciliğini tattığın safkanlar kimlerdi ? İlk yarışını kazandıktan sonra neler hissettin?
S.A : İlk startımı 2004 yılı Mayıs ayında Kaşgar isimli safkanla almıştım,maiden bir yarıştı,yarış içerisinde şanssızlık yaşamamız sonucu yarışı kendi halimizde bitirmiştik.İlk birinciliğimi ise 3.yarışımda almayı başarmıştım.Hedohan isimli Arap atı ile 2400 metre mesafede uzak farkla kazanmayı başarmıştık.Yarışı kazandıktan sonra o an sanki bir rüyadaydım,o müthiş anın tarifi gerçekten mümkün değil ..

V.K : En iyi hangi safkanla bütünleştiğini düşünüyorsun ?
S.A : Şu an için Kuyumciyan ekürisine ait Fersoy ile oldukça uyumlu olduğumuzu söyleyebilirim.Normalde yarış içerisinde idaresi çok zor olan bir safkan ancak aramızdaki uyum üst düzeyde diyebilirim..

V.K : Türkiye'de atçılık sektörünü nasıl değerlendiriyorsun ? Atçılığımızın gelişiminde en önemli sorunlar ve eksikler nelerdir ? Yurtdışı ile karşılaştırdığımızda hangi seviyedeyiz?
S.A : İlk olarak şunu söyleyebilirim..Türkiye atçılık konusunda diğer bir çok ülkeye oranla geri kalmamış,onlardan aşağı kalmamış durumda.Geçmiş dönemlere baktığımızda sektörün sürekli ileriye gittiğini ve gelişmekte olduğunu görebiliyoruz.Tabi bazı konularda da geç kalındığını düşünüyorum.Örneğin,gece yarışlarının düzenlenmesi geç kalınmış fakat yarışçılığımız için oldukça önemli bir olay..Yurtdışına baktığımızda ise dünyanın her yerinden gelen atların yarıştığı Dubai gibi sektörde oldukça ileriye gitmiş bölgeler olduğunu görüyoruz.

V.K : İzmir'de yakın zamanda grup koşu olan Hasan Tahsin Koşusu'nda at binen bir jokey olarak Çetin ve koşu ile ilgili düşüncelerin nelerdir?Yarışı kazanan Çetin'i yarış öncesi geçebileceğinizi düşünüyor muydunuz?
S.A : Kendini ispatlamış Çetin, Kafkaslı gibi üst düzey atların koştuğu bir koşuda at binmek herşeyden önce gurur verici bir olaydı benim için.Açıkçası Çetin'i geçebileceğimize inanmıyorduk,ikincilik bizim için başarılı bir sonuç olacaktı,yarışı Çetin'in kazanacağını bekliyorduk ve öyle de oldu.Çetin bu atların içerisinde gerçekten olağanüstü bir at,her zaman başarılı olmayı bilmiş bir isim.O günkü yarıştan 3.lükle ayrılarak başarılı olduğumuzu düşünüyorum,sonuçta Kafkaslı gibi bir atı da geride bırakmayı başardık..

V.K : Her jokeyin mutlaka yarış içerisinde verdiği yanlış kararlardan ya da verilen taktiği yanlış uygulamasından dolayı kaybettiği yarışlar vardır.Bu şekilde kaybedipte unutamadığınız bir koşu var mı ?
S.A : Aklıma gelen ilk koşu 2006 yılında İstanbul'da olan bir koşudan..O gün koşunun önemli favorilerinden olan Gladyatör isimli ata biniyordum.At form durumu,idmanları ile o gün geçilmez duruyordu,hepimiz de kazanacağına inanıyorduk.Yarış apranti koşusu idi.Ata fazla güvenilmesinden dolayı da oldukça stresliydim.O gün yarış içerisinde atıma çok güvenmemden dolayı yarışı kaybettim.Atçılık tabiri ile söylemem gerekirse atı fazla tutunca at boğuldu ve tabela dışı kaldık.O gün çok daha başarılı bir sonuç almalıydım diye düşünüyorum..

V.K : Yine merak edilen ve çoğu kişi tarafından eleştirilen bir durum var : Bir apranti ya da çok fazla şans bulamayan bir jokey bir at yakalayıp onun tüm çalıştırmalarını yapıyor ve peşpeşe yarışlar kazanıyor,atın başarısı ortaya çıkınca da sahiplerince açık koşulara veya KV koşulara kaydediliyor.Ancak bu koşularda at sahipleri atın o binicisinden vazgeçerek isim yapmış jokeylerden birisini tercih ediyor ve koşuya o şekilde giriyor.Bu durum sizin de başınıza geldi mi , bu konu hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyoruz?
S.A : Tabiki benim de başıma sıklıkla gelen durumlardan birisi.İlk aklıma gelen olay olarak Kastar ekürisine ait Arala isimli safkan ile yaşadığım durumu örnek verebilirim.5-6 ay kadar once Arala'nın idmanlarını yaptırıyordum.Arala oldukça kaliteli bir at ve buyuk yarışlar kazanmasını bekliyorduk bu hazırlık sürecinde.Daha sonra Arala ile ilk yarışımı beklediğimiz gibi rahat bir şekilde kazandık.Ancak bu süreç içerisinde Çin-Macau'da at binmem konusunda bana bir teklif geldi.Dünyanın bir çok yerınden gelen ve seçilen başarılı binicilerin toplandığı bir yarış olacaktı.Ben de bu teklifi ülkemi temsil etmek ve bayrağımızı başarıyla taşımak için tereddütsüz kabul ettim ve Macau'ya gittim.(Macau'da da yarış içerisinde talihsizlik oldu ve bindiğim atın ayağı kırıldı ne yazıkki)Bu zaman zarfında da Arala benden alınıp başka bir biniciye verildi ve daha sonra üstüste 3 yarış kazanmayı başardı..Alttan gelen yeni nesil biniciler için tabiki olumsuz bir durum bu.Her sene sayısız binici geliyor ve ancak 5-10 tanesi başarılı olabiliyor.Genç binicilerin tecrübe kazanmaları ve kendilerine güvenmeleri için mutlaka daha fazla şans bulması gerekiyor..

V.K : Yarışseverler arasında kaçak at diye tabir ettiğimiz önde tempo koyan atlara binmeyi daha çok sevdiğiniz gibi bir izlenim var,gerçekten öyle mi?Kaçarak bir yarışı bitirmeye çalışmanın zorlukları nelerdir?
S.A : Aslında benim için öyle bir durum yok , yani kaçak atlar kadar sprinter atları da binmeyi seviyorum.Daha çok bu stile uygun atlara deklare olmamdan,biraz da öyle denk gelmesinden dolayı böyle bir izlenim oluşmuş olabilir.Yarışı kaçarak bitirmenin zorlukları oldukça fazla.Bir yandan atınızın temposunu sürekli kontrol altında tutmalısınız,nefesini ayarlamak durumundasınız diğer yandan da gerideki bütün atların rakibiniz olduğunu bilerek onları kollamak zorundasınız.Bu yüzden kaçak atlara binmenin kesinlikle daha zor olduğunu söyleyebilirim.Bu stildeki atlara fazla binmemden dolayı bu konuda oldukça tecrübe sahibi olduğumu da belirtmek isterim.

V.K : Yarış içerisinde veya yarış öncesi o koşuya nasıl motive oluyorsun?Eskiye oranla biraz kilo aldığın doğru mu?
S.A : Yarış öncesi ve yarış sırasında her şeyi unuturum ve sadece koşuya konsantre olurum.Kaybettiğim yarıştan sonra da asla moralimi bozmam ve koşacağım diğer koşulara aynı moral motivasyon ile çıkarım.Eskiye oranla kilo aldığım doğru.Bazı talihsizlikler sonucu 1-2 ay yatak istirahati aldığım süreç bıraz kilomu etkıledı,formumu her zaman korumaya dikkat ediyorum.Şu anda 53.5-54 kg arasında gidip geliyorum.

V.K : Büyük favorileri getiremeyen jokeyler hangi psikolojide oluyorlar,futbolcular gibi bir söylemle önümüzdeki yarışlara bakacağız düşüncesindemi oluyorlar?Geçen sezona kıyasla bu seneki performansınızı nasıl buluyorsun?Formda binicilerden etkilenme durumu oluyor mu?Yeni nesil binicilerimizden beğendiğin isimler var mı?S.A : Çok güzel tanımlamışsınız aynen öyle oluyor,yarışı kaybeden jokey onundekı diğer yarışı düşünmeye baslar.Mutlaka moral bozukluğu olur ama profesyonellıkte bunu en aza indirgemek zorundasınızdır.Her jokeyin formsuz ya da şanssız dönemleri olabiliyor.Geçmişe ve şu anki performansıma,yarış istatistiklerime baktığım zaman başarılı olduğumu ve iyi bir yerde olduğumu düşünüyorum.Yeni nesilden İzmir'de Sinan Özen başarılı gidiyor.Henuz 18 yasında,ancak boyu bende uzun durumda,boyunun daha fazla uzaması bıraz etkıleyebılır kendısıni.

V.K : Gerek forumumuzda kendi aramızda olsun gerekse de dışarıda bir çok yarışseverin düşündüğü ortak bi nokta var : Nerede o eski atlar,yarışlar..Eski ve yeni nesil atları kıyasladığında hangi dönemi daha üstün görüyorsun?Geçmişteki atlardan hangilerini beğeniyordun?
S.A : Eski dönemden gerek görüğüm gerekse de bize anlatılan gercekten cok karakterlı ve kalıtelı atlar vardı.Yasım ıtıbarıyle yakın zamandan Araplar'da tabıkı Yavuzhan gerceği vardı.Koşularını hıc bır zaman uzak farklarla kazanmamış,baş-burun farkıyla kazanmış inanılmaz karakterli bir attı.Onun dışında Haberbatur,Grand Ekinoks gibi bır cok kalıtelı at geldı geçti..İngilizer'de Dubai'de de başarılı olmuş Win River Win ; Araplar'da ise Yavuzhan benim için ayrı yerlerdeler.Sermet Altındağ , Macau'da Taipa Hipodromunda düzenlenen 12. "Macau Apprentice Jockey Invitation Races"de ülkemizi temsil ederken ..

V.K: Peki yeni nesil atlardan beğendiklerin ?
S.A : Araplar'dan Çetin,Kafkaslı,İzbatur,Ayabakan ; İngilizler'den Sabırlı,Ribella son dönemlerde gelmiş en iyi isimler diyebilirim.Bunun dışında 3 yaşlı Araplar'dan yarış hayatına çok iyi bir giriş yapan Turbo isimli atı oldukça beğeniyorum ve geleceği de parlak gözüküyor.Bunun dışında geçenlerde İzmir'de bindiğim ve yarışı kazandığım Serhatım isimli safkan da gercekten kabılıyetlı bır at.O gun bu kadar ıyı koşup,oldukca rahat kazanacagımızı beklemıyorduk,bizim için de sürpriz oldu.Bu sekılde kosmaya devam ederse basarılı yarıslarını ızlemeye devam ederız.

V.K : Zaman zaman yarışseverlerce fazla favori gösterilmeyen safkanları birinci getirmeyi başarıyorsun.Bunun yakın örneği İzmir'de Tanay ile yaşandı.Bu başarından dolayı öncelikle seni tebrik ediyoruz.Binicilik yaşamında kazandığın ilk yarışın dışında hangi yarışı kazandığında büyük keyif aldın?
S.A : Öncelikle teşekkür ediyorum.Bindiğim atlara yarış içerisinde en iyi şekilde binmeye çalışıyorum,yarışseverleri de mutlu ediyorsam ne mutlu bana.İzmir'de Armen ile kazandığım bir kupalı koşu vardı,o koşuyu kazanmaktan büyük keyif almıştım.Bunun dışında yine Armen ile Grup III bir koşuda 2006 senesi içerisinde Akındayım'a geçilip ikinci kaldığım bir koşu vardı,mesafenin en iyi atlarından biri olan Akındayım'a geçilmemize rağmen o koşudan da büyük keyif aldığımı söyleyebilirim.Bu arada lafı geçmişken Armen ile ilgili de yarışseverlere aktarmak istediğim bir konu var.Popular Demand,Grand Ekinoks gibi atları geçmeyi başaran bu safkanın gerçekten çok farklı ve özel bir yönü var:Starttan çıkmasıyla beraber nefesini tutar ve yarış bittikten sonra nefesini bırakır,kısacası tek nefeste yarış koşan,kazanan değerli bir safkan Armen.

V.K : Çok isteyipte şimdiye kadar binemediğin safkanlar kimler ?
S.A : Şu an İzmir'de at bindiğim için güncel bir cevap vereyim.My Guest'e binmek istiyorum,şimdiye kadar kısmet olmadı.Aynı ekürinin Serhatım isimli atıyla yakın zamanda kazanmam My Guest'e binme şansımı biraz daha arttırdı.Onun dışında tabiki İstanbul'da start alan bir çok kaliteli at var ama özellikle Sabırlı ve Ribella'ya binmeyi isterim..

V.K : Genelde İzmir'de at biniyorsun.Yarışseverler seni İstanbul ve diğer illerde de zaman zaman da olsa görmek istiyor.İzmir'de devam mı edeceksin?
S.A : Şimdilik aldığımız karar bu yönde.Farklı illerde at binmeye çok sıcak bakmıyorum şu an itibariyle.Ağırlıklı olarak İzmir'de devam edeceğiz.Ancak tabiki ilerleyen zamanlarda İstanbul ve Bursa pistlerinde de daha fazla at binme düşüncem var.Ankara'ya ise cok sıcak bakmıyorum.Şu ana kadar Ankara'da üç kere at bindim.Birinde Alpino isimli atla yıkıldım,ikinci yarışımda bindiğim at yarış içerisinde saptı,diğerinde ise eyerin demirinin kopması sonucu başarısız oldum.Ankara bu yönden pek şanslı gelmedi bana diye düşünüyorum.O yüzden Ankara'yı biraz daha geri planda düşünüyorum.

V.K : Yarış içerisinde unutamadığın anılarından şu an aklına gelen varsa anlatabilirmisin?
S.A : Şu an aklıma gelen iki yarış var.Birisi İzmir'de 1400 metre mesafeli bir yarışta Mermer'e biniyordum.Pek şansı tanınmıyordu,mesafe de kendisine kısa gözüküyordu.Yarışa girerken en azından nefes açması düşüncesi ile başladık yarışa.Yarışı da 100-150 metre geriden takip ediyorduk,fark oldukça açılmıştı.Ancak son düzlükte atımı bıraz dısarıya aldım ve teşviğime cevap verdıgını gorunce tesvıgımı arttırdım ve oldukca kısa mesafede guzel bır sprınt ıle kazanarak imkansızı başardık diyebilirm.Birde unutamadığım Elmasbıke'ye bindiğim ve son 150-200 metrede elimden kamçıyı düşürdüğüm bir yarış var unutmadığım..

V.K : At yarışıyla ilgili-ilgisiz birine jokey ismi sorsak ilk alacağımız isim büyük ihtimal Halis Karataş oluyor.Karataş'ı farklı kılan özellikler neler sizce?Bunun dışında kendini geliştirmek ya da formunu korumak için neler yapıyorsun?
S.A : Halis Karataş gercekten cok özel bır jokey.Az önce de bahsettiğim gibi Karataş'ın en büyük özelliği yarışı iyi okuyabilmesi.Yarışın nasıl gidebileceğini kestirmek için iyi bir yarış zekanızın olması gerekiyor.Bu özelliklerinin yanında yarış tecrübesi ve soğukkanlılığı da onu başarıya götürüyor.Düşünün hemen hemen bindiği her at yarışseverlerce favori gösteriliyor,bunun stresini,sorumluluğunu taşıyabilmekte ayrı bir olay..Kendimi geliştirmek adına her şeyden önce düzenli spor yapıyorum,yediğime-içtiğime dikkat ediyorum,formumu korumaya gayret gösteriyorum.Bunun dışında her yarıştan mutlaka kendime dersler çıkarırım.

V.K : Bir günün nasıl geçiyor,yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz , boş vakitlerinde neler yapıyorsun?
S.A : Her sabah 05:30'da idman başlar,ortalama olarak 09:00'da idman biter.Ondan sonra hafif bir kahvaltı yapar ve 2 saat kadar uyurum.Kalan vakitlerimi spor yaparak,müzik dinleyerek ya da yüzme gibi aktivitelerde bulunarak değerlendirmeye çalışıyorum.

V.K : Atlarla sürekli iç içesiniz,atlar nasıl varlıklar?
S.A : Atlar gerçekten cok hisli ve duygusal varlıklar , her sabah idmanlarını yaptırdığım atlarla kenter yaparken mutlaka konuşurum,aranızda zamanla bir bağ oluşuyor,gerçekten çok özel varlıklar atlar..

V.K : Yarış öncesinde bir uğurun ya da yaptığın bir şey varmıdır?
S.A : Yarışa başlamadan önce mutlaka besmele çeker yarışa öyle başlarım.Sonuçta yaptığımız iş gerçekten çok tehlikeli..

V.K : Ülkemizdeki yarışseverlerin at yarışlarına bakış açısını nasıl değerlendiriyorsun?
S.A : Diğer spor dallarında olduğu gibi yarışseverlerimiz de gerçekten çok fanatikler.Bu biraz da Türk insanının yapısında olan bir şey.Bunun yanında yarışseverlerimizin bilmesini istediğim bir şey daha var.Jokey olsun,apranti olsun,at sahibi olsun kimse bir yarışta kayba koşmaz.Çünkü bir atın sırtından antrenörü,jokeyi,seyisi,ilaççısı,nalbantı bu kişilerin ailesi kısacası onlarca-yüzlerce kişi geçimini sağlıyor.

V.K : Yarışseverlerimizde merak ediyordur hangi takımı tutuyorsun?
S.A : Futbolla yakından ilgiliyim ve sıkı bir Fenerbahçe taraftarıyım..
V.K : Bir Fenerbahçeli olarak seni tebrik ediyorum :)Samimi cevapların için sana teşekkür ediyor ve bu röportajın sana uğur getirmesini diliyorum..

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ellerine emeğine sağlık Volkancığım ..

C@ptain...